23 Ağustos 2017 Çarşamba

Fiskos Köşesi: ÖSYM



Uzun zaman sonra hata yaptığını söyleyerek görevinden istifa eden bir devlet yetkilisinin ismini duyuyoruz. ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ömer Demir! ÖSYM puan hesaplamasında yapılan hatanın sorumluluğunu üzerine alıyor ve istifa ediyor.

2milyon küsür kişinin giriş yaptığı sınavda bilmem kaç parametre içinde 1100 parametrede hata olması çok manidar, çünkü ben böyle bir bilgisayar yazılımı bilmiyorum, hata varsa benzer parametrelerin hepsinde olur, yoksa da yoktur. Dolayısı ile istifayı samimi bulmuyorum, olan olsun sonra istifa et. Hata ise hata yapmayacaksın, bazı hataların affedilir yanı yok. Sonra neden oluyor bu beyin göçü diye düşünmesinler. Eğitim sistemi ve parametreler her yıl değişiyor, bir sürü üniversite nereden çıkıyor, binlerce doçent nereden çıkıyor, bir sürü insan nasıl profesör oluyor bilmiyorum. Eğitim kalitesi neden bu kadar düştü, tek tip oldu düşündürücü.

Eskiden küçük yerlerden de birileri çıkar sıyrılırdı, şimdi çok imkan yok, çünkü eşit şartlarda eğitim sunulmuyor. Öyle bir dönemden geçiyoruz ki ne kadar gözün, algıların açık olsa da olmuyor, yine de pes etmemek lazım, su akar yatağını bulur, bir şekilde yeniden dönüşeceğimize, hataları görüp ortak bilince kavuşacağımıza, değiştireceğimize inanıyorum, doğru gün ışığı gibi ortada ve çıkacak, zamana bırakırken harcanan nesillere ise geçmiş olsun, ailelere önemli görevler düşüyor.

Ortak bilinç olursa tüm alanlarda olacak hukukda, eğitimde, kültür ve toplumsal düzende, politikada, hepsi birbiri ile bağlantılı ve düzenin bir parçası, umarım beklenen devinimi en kısa sürede yaşarız, daha fazla kişi zarar görmeden, haksızlığa uğramadan. Unutmadan söyleyeyim toplumda büyük değişiklikler, sıçramalar olmadan önce bir şoklama gerekiyor, yakın tarihte yaşadığımız 15 Temmuz gibi, Gezi Direnişi gibi, ve sonrasında olan icraatları düşünün.

22 Ağustos 2017 Salı

Kendime yazilar: Zalim Bir Toplum Nasil Olusur V3: Hitler Öncesi Almanya




Irkçılığın dünya’ da giderek yükseldiği şu günlerde Hitlerden bahsetmek isabet olacak, tekrar hatırlamak gerekiyor. Her şeyin bir matematiği olduğuna düşünüyorum ve ortalama bir insan akıllıca yol izleyerek, bilimsellikle yöntemini öğrenir ve birçok şeyi rahatlıkla becerebilir. Hitler konusunda da böyle düşünüyorum, benzer yöntemler yazılıyor çiziliyor sanki unutuyoruz 50 yıl sonra yine başka yerde benzer kişiler benzer yapılanma, benzer yöntemler. Her komplo, propaganda da aynı mı olur, bu kadar mı göze sokulur.

Hitlerin zalimliğinden bahsetmeden önce Hitler öncesi Almanya’nın durumuna bakalım. 1. Dünya Savaşı sonrası İtilaf Devletleri ve Almanya arasında 1920de Versay Anlaşması imzalandı. Şartları çok ağır bu anlaşma Bismark’ ın kurduğu Almanya’ yı yıkıyor ve yerine yeni bir düzen kuruyordu. Alman meclisince ne kadar protesto edilse de Almanya’daki abluka kalkmadığından anlaşmayı kabul etmekten başka şansları kalmamıştı.

Almanya Avusturya ile birleşmemeyi taahhüt ediyor, Avusturya, Çekoslovakya ve Polonya’nın bağımsızlığını tanıyordu.

Alman topraklarının %10’ u ellerinden alınmıştı. Zorunlu askerlik kaldırılıyor, Alman ordusunun sayısı kısıtlanıyordu. Almanya gemi ve uçak üretmeyecek, bütün deniz gücünü İtilaf Devletlerine teslim edecekti.

Almanya ödeme kabiliyetinin çok üstünde savaş tazminatına mahkum edilmişti. Ülkenin altın stokuna el konulmuştu. Enflasyon hiç görülmemiş şekilde yükselmişti. Para öyle çok değer kaybetmişti ki parayı sobada yakmak daha ekonomik bir ısınma yöntemi olmuştu.

Versay anlaşması ile aşırı derecede küçük düşürüldüğünü düşünen Almanya’da karşıt ideolojilerin sıra dışı bir şekilde güçlenmesinin önüne geçilemezdi. 1920-24 de Nazi partisi iyice teşkilatlanmış ve sonunda meclise girmişti. Alınan dış borçlar ile ekonomi yavaş yavaş toparlanmaya başlamışken 1930 Büyük Ekonomik Kriz baş gösterdi. Ekonomi yine dibe çöktü. Ülkede fabrikalar bir bir kapanıyor işsizlik hat safhaya çıkıyordu. Savaş tazminatının ödenmesi için vergiler yükseltiliyordu. Halk kızgın ve saldırgan olmuştu.

İşte Hitlerin yükselişi bu döneme denk geliyor. Alman halkı aşağılanmış, saldırgan, kızgın ve küskündü. Hitler Alman halkını bu duruma düşüren iç ve dış düşmanlardan öcünü alacaktı. Hitler geleneksel Almanya’ ya geri dönüleceğinin, eski toprak bütünlüğünün sağlanacağının ve işsizliğin biteceğinin sözünü veriyordu. Meclise egemen olabilmek için tek parti oy çokluğunu sağlayamasa da bir şekilde aşırı milliyetçiler tarafından desteklendi ve başbakan- şansölye oldu.

Hitlerin kararlaştırılan erken seçimlere hazırlanırken 2 önemli icraatı oldu. Birincisi radyo yayınlarını denetimi altına almak ve kendi adamlarını yerleştirmek. İkincisi Alman parlamento binası’ nın yakılması ve kundaklamayı komünist’ lerin üzerine atmak. Sonrasında adeta kızıl avına çıkılıyor, sağ sol partiler ilgili ilgisiz tutuklanıyor ve birçok gazetenin yayın hayatına son veriliyordu. Komünist, sosyal demokrat partililerin hapis edildiği dönemde yapılan seçimde meclisteki çoğunluk Nazilerin eline geçiyor. Kısa zamanda diğer partiler fes ediliyor, ekonomi, hukuk, eğitim, kültür hepsi Nazilerin kontrolüne geçiyordu. 1933 Almanya tek partili diktatörlüğe dönüştü ve 1945 2. Dünya Savaşına kadar da bu şekilde devam etti.

14 Ağustos 2017 Pazartesi

Kendime yazilar: Zalim Bir Toplum Nasil Olusur V2




Emre Kongar in icimizdeki zalim kitabinin bana hatirlattiklarindan bahsetmeye devam edecegim.

Kitapta okudugum ama unuttugum Stockholm Sendromunu tekrar hatirladim. Bir banka soyguncusu Stockholm’ deki bankaya silahla girerek 3 banka gorevlisi kadini 6 gun boyunca rehin aliyor. Pazarliklar sonucunda soyguncu’ nun cezaevinden arkadasida yanina getiriliyor. Kendisine para verilmesini ve arkadasiyla birlikte baska ulkeye gitmesine izin verilmesini istiyor. Bu sure zarfinda soyguncu ve rehinelerin yiyecek icecek gereksinimleri bankanin catisinda acilan bir pencereden saglaniyor.

Rehineler ile telefonla konusuldugunda rehineler soyguncularin kendilerine cok iyi davrandigini soyluyorlar. Yetkililer bu yanitlarin o anlik korkuyla verildigini dusunuyorlar. Son gunde iceriye uyusturucu gaz atilarak soyguncular yakalaniyor ve ilginc bir durum ortaya cikiyor. Kurtarilan banka gorevlisi kadinlar soygunculardan ayrilmak istemiyor, onlara sert davranan polise ve hukumete kiziyor. Cikarildiklari mahkemede soyguncular icin suclayici ifade de bulunmuyorlar. Daha da ileri gidip aralarinda para topluyorlar ve soyguncularin savunma giderlerini karsilamaya calisiyorlar.

Toplumbilimciler guce tapinmaktan kaynaklanan bu ozdesim durumuna Stockholm Sendromu diyorlar. Zalimle ozdeslesme Stockholm Sendromunu gunluk yasamda cok fazla goruyoruz. Tarikatlarin baskilarinda, aile ici siddette, cinsel tacize ugrayanlarda... Arkasinda yatan nedenler korku, caresizlik, ruhsal ve fiziksel zorlama, santaj vb...

Zalim liderler rol model olursa topluma buyuk kotuluk olur.  Bireyden toplumsal beyin yikamaya gecmek istiyorum. Kitaptaki ornekler cok bilindik ve tekrarlanmasi gerekiyor, cunku gunumuzde benzerlerini yasiyoruz.
Hitler, McCarthy, Humeyni. Devami gelecek...



8 Ağustos 2017 Salı

Kendime Yazılar: Zalim Bir Toplum Nasıl Oluşur V1



Emre Kongar’ ın İçimizdeki Zalim kitabından yaptığım çıkarımlardan ve gözlemlerimden bahsetmek istiyorum size. Okunmasını tavsiye ediyorum, zalimliği anlamak ve üstesinden gelmek için.

Nasıl zalim olunur sorusunun cevabını ararken çocuktan/ çocukluktan başlamak lazım ama önce kadından başlamak lazım, kadın derken sert bir feminist değilim aksine son zamanlarda erkeklerin birçok konuda daha çok ezildiğini, olayları en azından idare etmekte zorlandıklarını görüyorum. Toplumun bütününe bakınca ise hiç öyle değil. 

Toplumun çoğunluğuna baktığımızda kadın 2. sınıf vatandaş muamelesi görmeyi bir kader olarak kabul ediyor ve baskıya sessizce boyun eğiyor, söze karışmadan kapı eşiğinde hizmete hazır ve nazır beklediğinde bunu gözlemleyen erkek ve kız çocuklarda bunu içselleştiriyor. Nerede değil mi söze karışmayan kadın bu zamanda ama yaşadığımızın toplumun gerçeği ne kadar bize uzak olsa da ya da ne kadar keskin ya da eski dönem gibi gelse de öyle.

Baskıcı eşine çocuklarına zulüm uygulayan bir baba ve bunu doğal gören bir anne, kabul eden toplum ve çocukta bunu olağan görüyor.

Okulda ne oluyor. Dogmatik, ezberci, baskıcı eğitim ve biricik doğrunun biat isteyen, tartışılamaz bir şekilde aktarılması.

Eğitimin içeliğine bakarsak din ve milli kimliğe dayalı tarihsel olaylar aktarılırken ötekilere karşı yapılan savaşlar, insanların nasıl zalimce ezildiği ballandıra ballandıra anlatılıyor.

Veliler, okul aile birlikleri ve hizmetlilere bakarsak hizmetliler tam bir ajan görevi görüyor, okul aile birlikleri ise aileler üzerinde baskı kuran nitelikte. Yöneticiden öğretmene, öğretmenden öğrenciye tam bir hiyerarşi, baskı, zulüm zinciri var. Nefret söylemi doğuran adeta adres gösteren bir yönetim ve altyapı kadroları sağlamlaştırılıyor. Ne kadar kötü bir tablo değil mi, işte zalim insan yetiştirmenin formülü size.

Yakın zamanda gözlemlediğim bir olayı kısaca anlatarak bugün bitirmek istiyorum. Toplu taşımada şoför ve vatandaş kavgaya tutuşuyor, kim haklı kim haksız demek istemiyorum, şoför aniden duruyor ‘’ ben gitmiyorum psikolojim bozuldu’’ diyor, aralarındaki kavga gürültü farkında değiliz ama dünya ya öyle zarar veriyor ki, derken bir polis geliyor, uzayan süreçte dikkatimi çeken görgü tanığı olarak isim ve telefonları istenen insanlardan T.C. kimlik numarasının da istenmesi. Öyle ki itiraz etmeye korkacak insanlar. Acaba fişlenir miyim? Aslında şoför’ ün durması iyi oldu psikolojisi bozuk ise bu şekilde devam etmesi iyi değil. Şoför 2 haftalık rapor için mi bunu yaptı. Peki ben neden insanlara karşı böyle şüpheci, altında başka nedenler arayan bir insan oldum? Bir yerlerde hata var, sanırım insanlara daha az güveniyorum ve şüpheci yaklaşıyorum, ben değil biz böyle olduk.


Yaşamadım, yaşamayı çok isterdim şimdi hikaye gibi dinliyorum. Biz evleri’nin arası duvar ile ayrılan 2 komşunun birbirlerine kolay ulaşabilmek için duvarlarında ortak kapı açtığı toplumunun çocuklarıydık, güven vardı, nasıl böyle şüpheci olduk, nereden yakalayıp düzeltiriz bilmiyorum ama önce kendimize bakmalıyız, çevremizdekiler için nasıl örnekler teşkil ediyoruz?

Video Content Marketing: Consider lengthy to make it totally worth

Because of one of the LinkedIn advertisements I saw this morning, video marketing trends took my attention, and I would like to share HP’...