27 Temmuz 2017 Perşembe

İşler Güçler: Kahve Meselesi






Seninle bir kahve içmek istiyorum. Ama filtre kahve olsun, orta boy bir filtre kahve bardağında… Kahve meselesi bizim ofiste büyük bir olay. ‘’ Sabah bir espresso içmeden ayılamıyorum’’. ‘’Gözlerinin kahvesinden koy ömrüme, kırk yılın hatırına sen kalayım’’. ‘’ İçilir kahveler, söylenir sözler:)’’. ‘’ Hayatımda içtiğim en kötü espressoyu yapıyorsun, ama bu acıya değer’’. ‘’ Allah'ım şekersiz filtre kahvem nerede??’’

Hal böyle olunca bizim katta yok yok; espresso makinesi, filtre kahve makinesi ve bilumum… Electrolux’ de çalışmanın avantajlarını sonuna kadar kullanıyoruz, kendimizi kahveye adadık ve bu meselede her geçen gün daha da ilerliyoruz, araştırıyor, test ediyor, geliştiriyoruz.

Gelin en sevdiğim 2 filtre kahve makinemize kısaca bakalım.

EKF7800, o bir dışavurumcu. Zaman ayarlayıcı ile her sabah kahve kokusu ile uyandığınızı hayal edin, aroma seçme özelliği ile yoğun bir gün için sert, tembellik yapacağınız bir öğle sonrası için daha yumuşak aromayı tek düğmede ayarlayabilirsiniz. Yenilikçi duşlama sistemi sayesinde daha iyi kahve aroması ve daha fazla kahve tadı alma imkanı veriyor, mis. Son olarak kireç çözücüye gerek yok çünkü anti-kireç fonksiyonu var.

Yine evladiyelik ama daha uygun fiyata bir kahve makinem olsun isterseniz EKF3300 tam size göre, yazlıkçılar, öğrenciler, sağlıklı kahve içmek isteyenlere özel. Otomatik kapama fonksiyonu gönül rahatlığı sağlıyor, damlama önleyici valf ile temizlenmesi daha kolay, tek seferde 12 fincan tüm misafirlerinize yeter.

Şimdide filtre kahvenin faydalarından bahsedeceğim.

·  Karaciğer yağlanmasına engel oluyor ve iltihabı azaltıyor.

·  Uyarıcı etkisi ile enerji seviyenizi arttırırken hafızanızı ve ruh halinizi yükseltiyor.

·  Metobolizmayı hızlandırıyor, özellikle spor sonrası içilen filtre kahve tam bir yağ yakıcı.

·  Dünyadaki en iyi antioksidan kaynağı. Yararlı öğelerin emilimi birçok meyve sebzeye göre kahvede daha çokmuş. Sağlıklı bir hayat için mutlaka filitre kahve içmelisiniz.

·  Parkinson ve Alzhemier olma riskini azaltıyor.

·   Vücudu temizliyor, sakinleştiriyor.

·   Kalp hastalıklarını önlüyor.

·    Mutlu ediyorJ

Ne diyeyim filtre kahve için!!:), asıl kahve kokusunu filtre kahvede alırsınız.

Espresso’ dan da bahsetmem lazım, tüm kahvelerin babası, her sabah içmeden ayılamadığımız müptelası olduğumuz baba içecek. Koyu kavrulmuş kahve çekirdeklerinin espresso makinesinin küçük haznesine sıkıştırıldığı basınçlı su ile 20-30 saniyede hazırlanan şipşak kahve. Sabahların güçlü içimli espressosuna karşılık yumuşak içimli filtre kahveyi gün boyu tercih ediyoruz.

EEA111 Espresso ve cappuccino makinemiz ile lalala landJ. İşin aslı ilk aldığımızda çok zorlandık ama hiç ziyan etmedik yanlış üretimlerimiz dahi lezzetliydi içtik, derken işin profesyoneli olduk, çok hızlı ve super içim derken günlük içtiğimiz adedi de baya abarttık, kahvenin günahı olmaz ne diyelim.

Velhasıl kelam iş hayatının yoğun temposunda taze ve yoğun kafeine ihtiyaç duyduğumuzdan kahve makineleri ofis hayatımızın bir parçası haline geldi. Sizde kahve keyfinizi ofis ve işyerinde ertelemeyin en kısa zamanda bir Electrolux filtre kahve makinesi edinin;).

 

24 Temmuz 2017 Pazartesi

İşler Güçler: Endüstri 4.0 ile yaşam başladı…


Endüstri devrimi bildiğiniz gibi 1712 buhar makinasının icadı ile başlıyor.
2. aşama 20. Yüzyılın başı Henry Ford’ un ilk üretim hattının kurulması.
3. aşama üretim süreçleri’ nin otomasyonu, bilgi teknolojileri’ nin devreye girmesi.
4. aşama siber- fiziksel sistemlere dayalı üretim, akıllı fabrikalar.

Bileşim ve üretimin buluştuğu noktadayız. Endüstri 4.0 geleneksel üretimi bileşim teknolojileri ile destekliyor. Klasik sistemlerde hep maliyetleri nasıl düşürebiliriz, üretim araçlarını nasıl geliştirebiliriz düşünüldü. Şimdi farklı imalat süreçlerini tanıyan, konuşturan, nasıl bir işlemden geçmesi gerektiğini bilen sıfır hata ile çalışan robotlar konuşuluyor.

Buraya nereden geldim önce Berlindeki tüketici elektroniği fuarı sonra Hannover da yine geçtiğimiz günlerde düzenlenen endüstriyel teknoloji fuarı ile ilgili okuduğum haberlerden. Ve tabii ki Merkel’ in geçtiğimiz aylarda söyledikleri ‘’ Avrupa’ nın 4. Endüstriyel devrimini kaçırma lüksü yok!!’’
Sonra bir şekilde defalarca benzer paylaşımlar önüme geliyor; dünya’ nın en büyük 5 şirketi’ nin 5’ i de teknoloji ve dijital şirketleri olduğu: Apple, Google, Microsoft, Amazon, Facebook.

Ve Electrolux Global portalda benzer haberler okuyorum. Kasım ayında Abd’ de lansmanı yapılan Google Home ile ortaklığını açıklayan Frigidaire Cool ConnectTM Air Conditioner- klima- ve Anova Precision Cooker - akıllı tencere-  sadece 12 markadan biri… Bu bağlamda Electrolux Google Home ile ortaklığını açıklayan ve Kasımda lansman yapan ilk beyaz eşya şirketi. Electrolux tüketicileri artık sesleri ile klimayı kapatıp açabilecekler, sesleri ile sıcaklık ayarlarını hava değişimine göre değiştirebilecek, hız ayarlaması yapabilecekler, tencere sıcaklık ayarını değiştirebilecekler, yemeğin pişmesine ne kadar zaman kaldığını kontrol edebilecekler. Voice control- ses kontrol- sadece üretim ve teknoloji buluşması’ nın bir örneği. Sosyal robotlar geliyor.  
 

Son tüketiciye yansıması yanında artık akıllı ürünlerin üretmetim süreçleride değişiyor, fabrikalarda aynı ortamda işçi ile yardımlaşarak çalışan robotlardan – colloborative robot- bahsediliyor… Artık üretkenlik farklılaşan özel ürünleri aynı imalat sürecine sokmakla oluyor. Üretkenlik akıllı fabrikalarda akıllı ürünler üretmekle, bilişimle buluşmakla oluyor. Üretimin daha fazla inovasyona ihtiyacı var, ileri üretim merkezleri geliyor.

Türkiye olarak keşke bu teknolojileri etkileme yetimiz olsa, keşke bugün çok farklı şeyler konuşuyor olsak, isteğim bu yeni atılımları yakalayabilmemiz, ülke olarak hiç olmaz ise bu sorumluluğu almamız. Gelecek kapımızda kendimizi farklılaştırmakla başlayabiliriz miyiz acaba, ne dersiniz? 

 

23 Temmuz 2017 Pazar

İşler Güçler: Süpürgelerde Eco-Design ve Enerji Verimliliği: Daha az enerji, daha yüksek performans


Bildiğiniz gibi 2014 Eylül ayında AB ülkelerinde uygulanmaya başlayan çevreye duyarlı tasarım – Eco- Design- ve ürünlerin enerji ve diğer kaynak tüketimlerinin etiketleme ve standart ürün yolu ile gösterilmesine ilişkin – Enerji Etiketlemesi- düzenlemeleri Türkiye’ de 1 Eylül 2015 tarihinde uygulamaya başladı. Buna göre kabaca yeni elektrik süpürgelerinin motor güçleri 1600W üzerine çıkamayacaktı.

1 Eylül 2017 tarihinden itibaren elektrik süpürgelerinin motor güçleri 900W’ ın üzerine çıkamayacak. Yeni yönetmelik sayesinde yüksek enerji tüketimine sahip süpürgeler artık satılamayacak. 900W elektrik ile daha yüksek toz çeken ürünler gelecek.

Doğru elektrik süpürgesi seçimi yaşam alanımızın konforunu arttırır, yaşam alanımızı daha sağlıklı hale getirir. A sınıfı bir elektrik süpürgesi’ nin daha az elektrik harcaması’ nın yanında diğer kriterlere de bakılmalıdır. 1 Eylül itibariyle tüm performanslar A-D arası sınıf üzerinden değerlendirilecektir.

Bilinçli tüketici nelere bakmalı:

·         Sert zemin ve halılarda temizleme/ toz çekme performans sınıfına.

·         Toz yayma seviyesi: Kullanılan filtre ve teknolojilerine.

·         Yıllık enerji verimliliği ve sessizliğine bakmalıdır.

Daha az elektrik, daha yüksek performans ürünlerin etiketlerine göz atalım.

1.                   Enerji Verimliliği Sınıfı: Sadece düşük güç tüketiminin temizleme performansında çok büyük bir öneme sahip olmadığını görüyoruz. Yani düşük w gücün yanı sıra daha çok toz çeken, daha yüksek performanslı ürünler en yüksek skoru alacaklar.

2.                   Ortalama Yıllık Enerji Tüketimi: 43,0 kWh/yıl değerinden az olacaktır.

3.                   Toz Emisyon Sınıfı: % 1,00'den yüksek olmayacaktır. Süpürgeden havaya salınan tozların ölçümlenmesidir, atık havanın temizliğini ifade eder. Burada kullanılan filtre ve montaj teknolojisi’ nin kalitesi çok önemlidir.

·                     Yüksek verimli ya da yüksek verimli partikül filtre kullanılması çok önemlidir. Okuduğumuz üzere her doğan 10 çocuktan 7’ sinde alerji var ve ev akarı ile bakteriler farklı şeylerdir. Bu nedenle ECARF ( Avrupa Alerji ve Enerji Araştırma Vakfı) mührü bulunan filtreleri alerjik bünyeye sahip kullanıcılar için tavsiye ediyoruz.

·                     Süpürgelerde multisiklon teknolojisi ise hava akımını hızla çevirerek partikülleri atar, tozları ayrıştırır, bunun sonucunda motora toz gitmez hava akımı hızlı ise süpürge ömrü’ de uzun olur. Burada kabaca hava ile tozu birbirinden ayıran koniğe siklon deniyor. Siklonlara belirli bir hava debisi ile giren toz-granül karışımı hızlı dönüşle hava ve tozun ayrışmasını sağlar. Siklon sayısının yüksek olması önemli, ancak bazı markaların koni şeklindeki siklonlarının kısa olması kök nedeni ile emiş gücü zayıftır ve tüm tozlar direk filitreye gider, bu konuda markalar acayip müşteri şikayeti almaktadır. Electrolux olarak multisiklon teknolojisi’ nin patenti bizdedir.

4.                   Ses Seviyesi: Bildiğiniz üzere gürültü seviyesi desibel (dB) cinsinden ölçülmektedir. Elektrikli süpürgeler için 70-80dB normal ses seviyesidir. 80 dB(A) değerine eşit veya daha düşük olacaktır.

5.                   Halı Toz Toplama Performansı: Makina’ nın halıdan topladığı toz miktarının ölçüsüdür. Halıda toz toplama (dpuc) 0,75'ten büyük veya eşit olacaktır. Bu sınır değer sert zemin elektrikli süpürgeleri için geçerli değildir.
 
6.                   Sert Zemin Toz Toplama Performansı: Sert zeminde toz toplama (dpuhf) 0,98'e eşit veya yüksek olacaktır. Bu sınır diğer halı elektrikli süpürgeleri için geçerli değildir.

 

21 Temmuz 2017 Cuma

Hobisel Aktivitelerim: Terrarium: Mutluluk ve Özgürlük





Hobisel Aktivitelerim: Terrarium: Toprakta Yaşam





Kendime Yazılar: Merhaba: Burada yasham var!!

 

2006' da yazmaya baslayip biraktigim blogumu ne yazik ki geri alamadim, 2016' da tekrar yazdım, şimdi yine merhaba diyorum:)

Ethos, Pathos, Logos... Bir yerlerden ilham gelmesini bekliyordum sanirim, yazamazsam sakin ihmal ettigimi düşünme, vakitsizlikten değil, isteyince her zaman her seye zaman ayrilabilir ;)

burada yasham var!!

Seyahat: Italya: Napoli: Veee Pompei…


Dürüstçe söyleyeyim hep Pompei hatırına Napoliden bahsettim.

İtalya’ nın Campania bölgesinde Napoliye bağlı, Napoliye 25-30 km uzaklıkta antik şehir. M.Ö. 6. y.y.’ da kurulmuş şehrin edepsizliğe düşkünlüğü nedeniyle  tarihten silindiğine inanılıyor. Vezüv yanardağının patlaması sonucu bir medeniyet yok oluyor. Belki edepsiz, günahkar, ama inanılmaz etkilendim, o zamanın teknolojisi ile nasıl böyle ileri çözümler bulabilmişler. Her inanılmaz eseri gördüğümde aynı his oluşuyor, teknolojinin unutulduğu ve yeniden öğrenilmeye başladığı hissi, tekrar yaşayıp test ediyoruz, yeniden öğreniyoruz, inanılmaz.

Pompei’ de Roma imparatorluğu hüküm sürmekte, tabii ki başındaki sapık ve Gaddar kral Caligula’ yı anmadan olmaz. Ama ben size bu adamın ve bir o kadar da halkı’ nın edepsizliklerinden değil, şehrin o zaman’ ın şartlarına göre ne kadar ileri yaşadığından bahsetmek istiyorum, beni büyüledi.

Önce bilinen hikaye’ yi anlatayım. M.S. 29 Ağustos 79 yılı felaket günü. Halk depremlere alışık olduğundan normal hayat devam ediyor, ancak Vezü hiç bu şekilde kabarmamış, Pompei kül yağmuruna boğuluyor, paniğe kapılanlar limana koşuyor, ancak deniz de kabarmış, azgın dalgalar gemileri lavlara atıyor ve tüm şehir birkaç saatte yok oluyor. Bir liman şehriymiş ancak yanardağdan kopan taşların limana dolması sonucu şehir limandan bağlantısını koparmış. Nüfusun büyük bölümü taş olmuş. Taşa dönmelerinin sebebi yanardağın püskürttüğü volkanik tuzun sertleşmesi.

Vezü yanardağı 2000 yılda bir patlıyor, yani gelecek patlama bu yüzyılın sonunda bekleniyor. Şuan sürekli kontrol altında ve bir alarm durumunda aylar öncesinden boşaltılacak. Volkanik patlamadan dolayı topraklar çok bereketli. Patlama öyle büyük ki Hiroşima atom bombasının 100bin katı termal enerji ortaya çıkarıyor. Felaket günü patlamasından sonra yanardağın seviyesi 200m azalmış. Hala burada hiçbir şey olmayacakmış gibi gamsız yaşayan halkı görünce Napoli’ li İtalyan kafasını anlayacaksınız.

Bir Pompei filmi izlemeden gezmek olmazdı, Biraz Hollowadvari anlatılmış ama Roma dönemi Roma’ ya olan hayal kırıklığını hissettiriyor.

1748 yılında uzun çalışmalar sonucu arkeologlar şehri ortaya çıkarmış. Bu açık hava müzesinin beni etkileyen ve unutamayacağım detayları işte geliyor. Şehrin o zamanın şartlarına göre ne kadar ileri çözümlerle yaşadığı...

Denize kıyısı olan Pompei o zamanlar inanılmaz ticaretin yapıldığı bir liman şehri. Şehirdeki zenginlik çok fazla, 40% köle, diğer kısım zengin kesimden oluşmakta.

Taşlaşmış insanlar cam odaların içinde size karşılıyor, özel bir teknikle insanların ölüm anındaki yüz ifadeleri ortaya çıkarılmış. Elleriyle yüzlerini, burunlarını kapamışlar, bu trajedi içindeki gerçek insan iskeletlerini bir sergi gezer gibi izlemek ürpertici. Taşlaşmış insan kalıntılarına baktığımda o dönemin insanlarının kısa boylu olduğunu gözlemliyorum, hiçbir bilimselliği olmasada dünya’ nın en zeki insanlarının kısa boylular olduğu geleneği yine bozulmuyorJ)). 


Başlıyoruz yürümeye. Evlerinin duvarlarına açtıkları deliklerle- kanalizasyon boruları- dışkılarını dışarı akıtıyorlar. Insanların kirlenmeden karşı karşıya geçebilmeleri ve yağmurlu havalarda suların akması  için taştan yükseltiler yapmışlar, at arabalarının geçişleri içinde yollarda yine farklı yükseltiler var. Geceleri yolları ışıklandırmak için ise aralarda volkanik taşlar var.

Sokak çeşmeleri çok yaygın ve su sistemi sayesinde her yere su gidebiliyor. Su çeşmeleri sayesinde kendilerine adres, buluşma noktaları oluşturmuşlar, her çeşmede farklı figürler var.

Terme del Foro: Hamam. En çok hamamları aklımda kaldığından olacak, en çok hamamlara yer vereceğim. Romalılarda hamamlarda yıkanmak bir aktivite ve sosyalleşme aracıymış. Yıkanmanında bir ritüeli var; önce soyunma odalarında üzerlerini değiştirirler, vücutlarını yağlarlar ve spor odalarına geçerlermiş. Vücudun kirini metal bir çubukla sıyrıldıktan sonra sıcak banyo odasına geçilirmiş. Duvarların arasında ve yerde kanallar var, ocaktan gelen sıcak hava bu kanallar sayesinde odaları ısıtırmış, muhteşem değil mi, yerden ısıtma sistemleri var. Parfümlü yağların kullanıldığıdığı masaj odaları, soğuk su çeşmeleri, buhar, sauna odaları, soğuk havuzlar var.

Hamamlar çok lüks dekore edilmiş, mozaikler ve mermer panolar harika. Atlas heykellerinden çok etkilendim, odanın sütunlarını taşıyan bu heykellerin ayaklarındaki damarı o ağırlığı taşımasının vücuda verdiği detayı dahi hissediyorsunuz. Atlas dünya’ yı taşıyan adam demekmiş. Gülben Ergen oğluna bu ismi verirken acaba bunları biliyor muydu?

Yerlerde mozaikler, tavanlarda işlemeler, günün her saati ışığın girmesi için farklı konumlarda açılan pencereler var. Yıkanma bittikten sonra ise bahçelere çıkıyorlar ve kütüphane ziyaretinde bulunuyorlar.  Ben bu hamamlarda gözlerimi kapattığımda hamamların bildiğiniz negatif tarihini ya da parlementerlerin iş konuştuğu yerleri değil tüm pozitifliğim ile hayal etmek istiyorum; önce sporumu yapıyorum, sonra sıcak su, soğuk su, bahçeye çık taze meyveleri ye, suyunu yudumlarken kitabını oku bunu hayal etmek istiyorumJ.
Şimdi hayalden çıkıp temizlenmek için ne kullanıyorlarmış tahmin edin diyorum, kül değil, idrar!!. Hatta idrarın toplanması için bir vergi bile varmış, idrar vergisi, ne kadar iğrenç bir vergi kaynağı değil mi? Para kirlidir diye boşuna dememişler. Alt sınıf halk idrarını toplar ve foseptiğe dökermiş, idrar birçok temizlik için hammadde kaynağı olurmuş, örneğin çamaşırhanelerde amonyak kaynağı olarak kullanılırmış, yün kıyafetlerini temizlerler, beyazlatırlarmış.
Liman şehri olmasından dolayı genelevler çok yaygın, genelevlere ulaşım için yolda cinsel organ şeklinde işaretler konulmuş. Romalılar bir yerde ne yapılırsa onun resmini yaparmış,  genelevlerin odalarında da cinsel ilişki resimleri var. Lupanare dişi kurt evi demek denizciler işaretleri takip edip bulurmuş. Her şey sembolik.


Gladyatöler… Tüm Roma da olduğu gibi Pompei’ de de gladyatör dövüşleri çok yaygın, fotoğrafta görülen yer gladyatörlerin talim alanı ve arkada kaldıkları barınaklar dahi demeyeceğim hücreler var. Yine taşlarla yapılan en eski amfi tiyatroyu yine Pompei’ de görüyoruz. Bu aranelarda insanlar, vahşi hayvanlar, insanlar hayvanlarla dövüştürülür, birbirlerini parçalarmış, bu kadar zenginliğin olduğu yerde bu dövüşler ile ilgili ciddi bahislerde oluyormuş tabii. Dövüşler sırasında akan kanın toplanması için bu arenalar kumlarla dolu, etrafında zindanlar ve barakalar var.  Yunanlarda tiyatrolar manzaraya bakar, oralarda yemek yer, ,içerler. Romalılarınkinde etrafı sarılıdır, bilet kesiyorlar… 

Suçluların yargılandığı mahkemeler, köle pazarları, o zamanın barları, kaçırdığım bir sürü detay ile sonlandırmak zorunda kalıyorum… Ya rehber eşliğinde gezmelisiniz ya da gitmeden önce sıkı hazırlanmanız gerekir, tanıtıcı kitap ve haritayıda edinmeyi unutmayın. Yoksa hikayeleri ve detayları bilmeden dolaşmak havada kalır, etkilenmeniz lazım.



Nar ağaçları ile süslenmiş yoldan çıkışa gidiyorsunuz, kimbilir gezip göremediğim ne çok yeri var, kaçırdığım ne çok detay var. Eğer Napoli’ ye giderseniz Pompei’ ye 1 gününüzü ayırmanızı tavsiye ederim, çıkışta bu verimli toprakların limonlarından yapılan limonatalarından mutlaka içmelisiniz.
Restaurantları oldukça pahalı olduğundan çok tavsiye etmiyorum. Ancak grupların anlaşmalı gittikleri bizde esnaf lokantası diyebileceğimiz yerler var, ispanyol gitarlı müzisyenler masa masa dolaşıp bahşiş istiyorlar. Yeni yerler beni hep heyecanlandırıyor, hele hava güzelse dışarıda olmak istiyorum, mümkün olduğunca gözlemlemeliyim, o nedenle olacak bu restauranları tavsiye etmiyor, limonatanızı içip akşam yemeğinizi Napoli’ ye saklamanızı öneriyorum.


Seyahat: İtalya: Napoli: Minik Bir Napoli Girişi


Napoli, yeni şehir, İtalya’ nın güneyinde gelişmişliği ve jeopolitik konumu nedeniyle Bizans İmparatorluğu ve Avrupa kralları arasında paylaşılamayan şehir. Yine de çok büyük bir beklentiyle gitmeyin derim, 4-5 saatte gezebileceğiniz bir şehir. Roma’ ya 250km uzaklıkta şehri Yunanlılar kurmuş, dolayısı ile Hellenistik döneme ait izler var, Roma döneminde çok gelişmiş. Şimdi baktığınızda İtalya’ nın en varoş, tehlikeli yeri, acayip bir mafya- devlet savaşı var.



 
Çok dar ve uzun sokakları var, fakir halkı buralarda göreceksiniz, balkonlardan sarkan çamaşırlar belli ki uzun zamandır unutulmuş, samimi, rahat bir hava var, küçük daireler olduğu belli, teyzem annanesinden kalmış fincanıyla kahvesini yudumlarken sigarasını tüttürüyor, bir elinde de telefonu… Sokaklarda arabalar hep vuruklu, burada kimse dert etmezmiş, tamirde edilmezmiş, motoru çalışıyor, gidiyorsa gittiği yere kadar… Hatta yeni bir araba mı aldın, ilk komşu geçer balyozla vururmuş benden olsun diye, bizde yeni alınan ayakkabının üzerine basılması gibi:). İşte kültürleri, samimiyet, doğallık, bozulmamışlığı sahil kasabalarında görüyorsunuz. Turların gitmediği sahil kasabalarına gitmek lazım İtalya’ da, Türkleri çok seviyorlar.   

 
 
Çok gelişmiş şehirleri sevmiyorum, metropoller her yerde aynı, ama kültür’ ü, oraya ait bir şeyi gördüğümde, gelenekleri iyi olsun kötü olsun, altındaki nedenleri düşünüyorum, her insan, toplum içinde bulunduğu şartlara göre değerlendirilmeli. Napoli liman kenti olduğundan botlarla her gün kaçak göçmen geliyor, İtalya’ nın en tehlikeli şehri. Velhasıl kelam dolaşırken ara sokaklara girerseniz temkinli olmanızı tavsiye ederim, hırsızlığın en fazla olduğu yer, İtalya’ da her yerde olabileceği gibi burada gözünüzü daha fazla 4 açın. Biz yine de ara sokaklara girdik alışveriş yaptık. İtalya da en ucuz eşyaları Napolide bulacaksınız, özellikle tekstil konusunda çok cazip.
Pizza’ nın anavatanı, biraz kalın ama çok lezzetli, pizza margarittaa. Limencello, mencolla gibi içecekleride alacaksanız burası doğru yer, cannoli tatlısı meşhur, makarnalarda en ucuz burada. Son olarak hava alanında bufalo sütü diye bir şey satıyorlardı, Türkiye’ de delisi olacak insanlar olabilir, beni tanıyanlar bilir bir kelime başka bir şeki tetikliyor, parmesan peyniri alacaksanız manda sütünden yapılanı tercih edin, e trüf peynirinide ben söylemeyeyim Ayhan Sicimoğlundan duymuşsunuzdur, yemekten bahsetmişken 1 kavanozda parmak yedirten kahvaltılık acı biber alın, dönünce bir sabah kahvaltısında kanepeleri indiragandi yaparken belki beni hatırlarsınız.

                                                              

İtalya seyahatinizi Napolide noktalandırmalısınız derim, hem yemek içmek açısından hemde eserler açısından demek acımasızlık olsada bütün İtalya’ da gördüklerinizin bir özetini göreceksiniz. Umberto çarşı Milonadaki çarşının kopyası, Royal Palace, Castel Nuovo, fotoğraftaki Paola Kilisesi Panteon’ un kopyası ve Vatikan’ a da benziyorJ ve Liman görülecek yerler. Detayları her yerde bulabilirsiniz deyip tembellik yapıyorum. Herkes Napoliyi ben Pompei’ yi anlatayım.


Video Content Marketing: Consider lengthy to make it totally worth

Because of one of the LinkedIn advertisements I saw this morning, video marketing trends took my attention, and I would like to share HP’...