Budapeşte
Notları: İstanbul Havaalanın Getirdikleri…
Etrafta üzerinde
bir sürü ‘’ bana sor’’ yazan insan vardı. Tabii ki sormadım:), gidebildiğim yere
kadar gittim, ama git git bitmiyor, valizimin kaçıncı banttan geleceği ile
ilgili henüz bir talimat göremeden baya bir bant yürüdüm. Ulaştıktan sonra 20-30
dakika civarı valizimin gelmesini bekledim.
Bant’ ın
önünde valizimi beklerken 2. Dünya Savaşı sonrası komünist rejimi benimseyen ve
Sovyetler etkisinde kalan Macarları düşündüm. Budapeşte 3,5milyon ve İstanbul 16milyon
nüfuslu, 2 şehri karşılaştırmak tabii ki doğru değil, ancak mantıklarını
düşündüm.
Macaristan’ da gezdiğim 128 yıllık Electrolux Jaszbereny
süpürge fabrikasını düşündüm, tertemiz ve düzenliydi, işlerliği hala süperdi. Elbette
ki 128 yılda fabrikanın kapasitesi çok çok artmıştı, ancak hala aynı fabrikada
üretimi sürdürebiliyorlardı. Nasıl başarıyorlardı? Japonya’ da ki U tipi
üretim bantları aklıma geldi, oradaki fabrikalar daha da eski, gelişmişlikleri
de eski oldukları kadar fazla.
Sonra tekrar
Budapeşte’ye gittim, Ferenc Liszt Havaalanının küçüklüğü ve verimliliğini düşündüm, hala kullanıyorlardı.
Valizim
gelmişti. Artık havaist’ e ulaşmam
gerekiyordu, malum Asya yakasında oturduğumdan taksi kullanmak istemedim.
Havaist' e ulaşmak içinde km’ ler aştım.
Sona doğru
yaklaştığımda yorgunluktan olacak pes ederek ‘’ bana sor’’ arkadaşlara sordum.
Neden onlara sormam gerekiyormuş, neden bu iş için bu kadar istihdam yaratıldı,
daha organize göstergeler/ yönlendirmelerle daha farklı olabilirdi...
İnsan bir şeyleri değerlendirirken hep eski gittiği gördüğü yerleri, okuduğu, duyduğu, dinlediği bilgileri referans alıyor. Biz neden eskisini düzeltmek, yenilemek varken yenisini yapmışız.
Otobüs’ e bindiğimde Budapeşte’ de ki troleybüsleri düşündüm tıpkı Kazakistan’dakiler gibiydiler. Komünist rejimin kalıntıları vardı, bizde İstanbul’ da da yaygınmış eskiden.
Otobüsten
indim, valizimi alıp taksi’ ye geçecektim. Adamın biri valizleri veren
görevliye ‘’ şunu da ver, önce şunu, …’’ şeklinde talimatlar veriyordu. Herkes
gibi bir müşteriydi o da, ama dünya’ yı kendi yaratmış gibi yüksek ego ile
talimatlar veriyordu. Bazı insanlara ne kadar yazık, talimat verenlere tabii ki:).
Hepimiz
her şeyden önce insan olarak aynıyız, bu kadar basitti. Okulda benimle aynı
sınıfta okumuş aynı sıralardan geçmiş çok samimi olmadığım bir arkadaşımın
egosu gibiydi, hiçbirimizin diğerimizden farkı yok ki. Ama samimi olduğum
arkadaşlarımı iyi seçiyorum, buradan da kendime pay çıkarayımJ.
Budapeşte
yazısında bu İstanbul fotoğrafı’ nın işi ne diyebilirsiniz. İpsos’ un bir
araştırmasına göre Türkiye’ de her 4 kişiden 1’ i eskiye özlem duyuyor. Türkiye’
de şimdilerde nostalji hastalığı varmış. Eskiden ne güzelmiş…
Güzellikler...